Mevlana da oradaydı.
Vaiz, ayetlerin takririnden
(sağlamlaştırmak) ve halka vaazda çok mübalağa (aşırıya gitme, abartma)
ediyordu.
Mevlana yüzünü arkadaşlara
çevirerek bilgiler saçmaya başladı ve şu tuhaf hikâyeyi anlattı:
*
Belh şehrinde çok zengin,
servet sahibi bir adam vardı.Bir gün birdenbire öldü.
Bu adamın hayırsız, kibirle
dolu bir oğlu vardı.
Bu çocuğa, emlak ve ev
eşyasından hariç olarak yüz bin altına yakın bir servet miras kaldı.
Bu oğlan bir kadına âşık
oldu.
Bu paraları onunla yedi,
hiçbir şey kalmadı.
Şiir:
“ Miras yedi mal kıymetini ne
bilir?Rüstem mal için can çekişti ve Zal o malı meccanen (bedava, ücretsiz) buldu.
Nakit gitti, ev gitti ve o,
baykuşlar gibi viranelerde kaldı.”
(Rüstem İran öykülerinin
kahramanıdır, savaşlarda çok ganimet toplamıştır, Zal oğludur)
Nihayet bu oğlanın hiçbir
şeyi kalmadı.
Bir ekmeğe muhtaç oldu.
Onun yalancı sevgilisi de
ondan yüz çevirdi.
Ne kadar çalıştı ise de kadın
kendisine ram (boyun eğmedi) olmadı.
Aralarına sığmayan kıl onun
gözünde diken oldu.
Oğlan bir buse istese
binlerce küfür yağmuruna tutulurdu.
En sonunda oğlan o fahişeye “
Senden bir isteğim var.
İşerken seni seyretmek
istiyorum,
Ondan sonrasını sen bilirsin”
dedi.
Sevgilisi de buna razı oldu.
Oğlan, işeme esnasında
kadının orasını (vajinası) gördüğü vakit bağırdı ve hüngür-hüngür ağladı.
Ona bu ağlamasının sebebini sordular.
O “ Yolunda kaybettiğim mallar, mülkler ve atlardan burada hiçbir şey göremiyorum.
Hepsi bu günahla dolu yerde
kaybolup gitmiş, bunlardan bir eser kalmamış.
Ne kadar baktımsa da onlardan
bir eser göremedim “ dedi.
*
“İşte bu bizim vaizimizin ve
kendini gören zahir bilginler, kalplerinde olmayanı dilleri ile söylerler, her
ne kadar peygamberlerden, kutuplardan ve velilerden dem vuruyor ve kendilerinde
de onlardan bir eser olduğunu iddia ile övüyorlarsa da, onların hallerinden ve
makamlarından kendilerinde hiçbir şey yoktur.
Fakat onlar her şeyin
kendilerinde olduklarını tasavvur ediyorlar.
Şiir:
“Âşıklık davasında bulunmak
kolaydır,Fakat ona delil ve bürhan (ispat, tanık) lazımdır”
Gerçekte bunlarda, iddia
ettiklerinin hiçbiri yoktur.
Kendilerinde olan da dıştan
gelmedir.
İçten bitme değildir.
Fakat o zamanda fayda etmez”
dedi.
Mevlana bunları buyurduktan
sonra kalktı ve yalınayak çıkıp gitti.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
1.
Bazı vaizlerin
ayetleri açıklarken öze doğru gitme yerine abartılara gittiğini öğrendik.
2.
Emek sarf etmeden
elde edilenin para, mal, mülk, eşyanın kolayca harcanıp elden çıktığını
öğrendik.
3.
Ölümün aniden
geldiğini öğrendik.
4.
Kazanımlarını
koruyacak evlat yetiştirmemiz gerektiğini öğrendik.
5.
Para karşılığı
kurulan ilişkilerin para bitince ilişkinin de bittiğini öğrendik.
6.
Vajinanın küçük
bir delik olmasına rağmen her şeyi kara delik gibi yok ettiğini öğrendik.
7.
Fahişenin para
karşılığı kadınlık yaptığını öğrendik.
8.
Evlilik dışı
kadınla ilişkinin insanı bir ekmeğe bile muhtaç duruma düşürdüğünü öğrendik.
9.
Övgüde bulunduğun
yüce insanların ayarında kendini görmemen gerektiğini öğrendik.
10.
Yüce kişilerin
kendinde eserini göremiyorsan susmak gerektiğini öğrendik.
11.
İddianın kabul
edilmesi için delille veya tanıkla ispat edildikten sonra kabul edileceğini
öğrendik.
12.
Kitaptan öğrenme
bilgilerinin insanı bilgili kıldığını ancak yaşanmamış olduğundan kabul
görmediğini öğrendik.
13.
İçten gelen
bilgilerin fayda ettiğini öğrendik.
14.
Halkı sözlerle
inandırabileceğimizi ancak Tanrı’yı nasıl inandıracağımızı yeniden düşünmemiz
gerektiğini öğrendik.
15.
Sonucu yönelik
davranmamız gerektiğini öğrendik.
16.
Bizden büyük
insanlar varken sözü onlara bırakmamız gerektiğini öğrendik.
Mevlevi’yim de, sofiyim de,
Tanrı adamıyım de ama sadece dersin.
Etrafındaki kişiler
anlattıklarına hayran olarak dinlese de kendine faydan olmaz.
Çok kişinin de yüzleşme
cesareti olmadığından, kaliteyi bilmediğinden senden bahane bile söylemeden
uzaklaşırlar.
Büyüklerimizin bize
bağışladıkları bizim kendi kendimize elde edemeyeceğimiz yüceliklere ait
bilgiler başkalarına anlatmak için değildir.
Hele büyüklerimizin adı ve
yaşamış oldukları hikâyeler üstünden kendine “Ne bilgili kişi” gibi saygınlık
kazanmak için öğreniyorsan yanıldığını çok sonra öğrenirsin, üstelik çok zaman
yitirmiş olursun.
Yaren.
Kendini yetiştirmek
görevindir.
Başkalarını yetiştirmek için
Tanrı’dan, peygamber’den velilerden işaret almazsan kendi kendine görev
sorumluluğu oluşturmamalısın.
Nasibi olan elbette alır ama
geç kalmamak gerekir.
Hazreti Mevlana’nın bize
işaret ettiği dünyadaki kazanımlarını göklere çıkarmak, ahirete gidince de
bundan faydalanmak olduğunu bir kere daha düşün.
Bir şeyi de öneminden arz
edeyim ve dikkatinize sunayım.
Ben şuyum buyum dersen, iddia
etmektir ki dünyada ve ahirette her ne dersen ondan imtihana çekilirsin.
Ey yaren,
Aç olan kuru ekmeği bile
iştahla yer,Tok olan nimete bile burnunu kıvırır.
Allah’ şükürler olsun.
Doğru kılavuz ve doğru yolu
gösterdiği için.
*
RAVLİ