4 Kasım 2012 Pazar

ŞEMSİ TEBRİZİ VE MEVLANA HAZRETLERİNE MEKTUP 29

Şah gitti, dediler.
Divane (Kendimi kaybettim) oldum.
Pabuçsuz dışarı fırladım.

Müjde dediler, şimdi geri geliyor.
Şah mı geliyor? Dedim.
Evet dediler.

Yeniden canlandım, kendime geldim.
Ey Âdemoğlu!

Şimdi yanına geleyim, bir şey okuyayım ki, yolcuları da umutsuzluğa uğratayım, dedim.
Dışarı çıktım, öyle kendimden geçmiş bir halde idim ki, önüne koştum, neredeydin ki, gelmedin? Dedim.

Acaba nasıl edeyim de yanına geleyim?
Bir abdal sana erişemez mi?
Ben bu nefsin elinden acizim, sana nasıl yaklaşayım!

Ona öyle şeyler söyledim ki, eğer o sırada yanımda olaydın, boynuma bir yumruk vurur beni harap ederdin.

Öyle bir yumruk vur ki, şu duvara vursan delerdi.
Zavallı ben, kim bilir ne hale gelirdim!
Eğer kuvvetli, semiz bir delikanlı da olsaydı, o hal sırasında hiç bir şey yapamaz, ancak terbiye ile ayağıma kapanırdı.

Diyelim ki, benim de tanıdıklarım, kardeşlerim var, gideyim danışayım.

Eğer git derlerse, işin içyüzüne bakarım.
Beni kurtarırlar mı, yoksa kurtaramazlar mı?

 Eğer onların hatırları benimle beraber ise, ben de bizzat oraya kadar gitmek yüzünden helak olurum, ama nihayet kendi isteğimle o maksada eriştiğime bakmaz, bu işin sonunun neye varacağını sorarsam, beni uğursuz bir kapıcının oğlu farz et.

Zavallı kapıcı, acaba ne olacak diye o kapıcıkta oturmuştur.
Hâlbuki şimdi yürümek zamanıdır.

Çünkü o taraftan, bu varlığa doğru her an ayrılık var, diye sesleniyorlar.
Her lâhza,, gel git, diyorlar.
O taraf aynı renkte, aynı şekildedir.

Hak âlemi hoş bir âlemdir.
Biri dedi ki: Bize söz söyletmezler.

O der ki: Allah arş üzerindedir.
Bu der ki: o mekândan münezzehtir.
Artık biz de şaşırdık.
Her nerede ki, yaşa!

Ömrün uzun olsun, vaktin hoş geçsin! Sözleri vardır, böyle konuşmayı ayıp sayarlar.
(M. 250) Bir zaman din bilgini idim; ayrıca, Sofilerin fıkhı olan Tembih adlı kitabı ve daha başka fıkıh kitaplarını da okumuştum.

Ama şimdi onlardan hiç biri hatırıma gelmiyor.
Ancak böylece arkasından gidersem başını kaldırır, karşıma geçer.

Eğer bende masal dinleme arzusu yoksa ah git der.
Bari sen gel, dostlarla bir arada bulunmak gençlik çağlarından daha tatlıdır.

Yemin, ant içme için Arapçada üç harf vardır: Vav, B, T harfleri. Bazıları vallahi, billahi, tallahi derler, işin içyüzü böyledir.


Evet.
Onun arı ve yüce benliği, o ulu Allah'ın temiz zatı hakkı için o kimseler de, o medresede o ciheti (Yönü) öğrendiler.

Marifet öğrenelim, falan medreseye yerleşelim dediler.

O devreleri iyi değerlendirmek gerektir.
Bu toplulukta hep bundan bahsederler.

Falan yeri tutalım, çabuk meşhur olalım derler.
Bilgiyi, dünya lokması uğrunda niçin tahsil etmeli?

Benim kim olduğumu, cevherimin ne olduğunu, niçin geldiğimi nereye gideceğimi, aslımın nereden olduğunu öğretmeyen bir tahsil neye yarar?


Eğer bu manalar bir testide su gibi ise ben testisiz su arıyorum.
Arap dilindeki manalar, Arap kılığına bürünmüştür, istiyorum ki, bunları iyi anlamak için sıkıntıya katlanayım.

Maksat Arapça öğrenmekten başka bir şey değildir.

Mısra:
Kâbe’den, put haneden maksadım sensin!
Benim put haneden maksadım senin yanağının hayali ve cemalindir.

Bu şiirin kelimeleri, istediğim o manaları vermek bakımından gönlüme yar değilse elbet de bar (Tanrı) olacaktır.

Şimdi nereye gidelim?
Kendimizi nerede kurtaralım?
Bir ayranın içine düşmüşüz.

O nasıl ayrandır ki, ucu bucağı yok.
Onu çevreleyen bir kâse de yok.
Ta ki ayrandan bir kenara çıkalım.

Yahut bal içindeyiz.
Kanadımızı çırptıkça daha çok yapışıyoruz.

                 ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                   ***
Neler öğrendik:

1.   Allah bizi kendi halimize bıraktığı zaman bunalıma girdiğimizi, tekrar bizimle ilgilenince sevinç içinde olduğumuzu öğrendik.

2.   Allah bize şah damarımızdan daha yakın olduğu halde nefsimizin, isteklerimizin kuvvetli etkisinden Allah ile meşgul olamadığımızı öğrendik.

3.   Nefsin etkisinden kurtulmak için dostlara kardeşlere gidilmesi yardım istenmesi gerektiğini öğrendik.

4.   Yardım istemeye gideceğimiz kardeşlerin gücünü düşünerek nefsin tesirinden kurtarıp kurtaramayacağını düşünüp içsel bir değerlendirme yapılması gerektiğini öğrendik.

5.   Yardım almaya gittiğimiz zaman işin sonu ne olur diye uygun olmasa da sormamız gerektiğini öğrendik.

6.    Her davranışımızda bir ayrılığın kendini gösterdiğini öğrendik.

7.   İnsanların defalarca gel demelerinden sonra git demelerinden, sebebi belli olan veya olmayan ayrılıklarından kurtulmak için Allah âlemine gitmenin doğru, beğenilen ve faydalı bir davranış biçimi olduğunu öğrendik.

8.   Yanlış veya yeterli olmayan görüşe ait bilgilerin arkasından gidersek Allah’a gidiş yolumuzun üzerinde karşımıza geçip duvar gibi engel olacağını öğrendik.

9.   Bir şey öğrenmek için gittiğimiz yerlerde hep masal anlatıldığını, masal dinlemek arzusunda olmadığımızı anlarlarsa oradan gitmemiz için hareketler yaptıklarını öğrendik.

10.           Genelde dünya işleri için öğrenim yapıldığını ve bu konunun devamlı konuşulduğunu öğrendik.

11.           Kim olduğumuzu, değerimizin ne olduğunu, niçin dünyada yaşadığımızı, ölünce nereye gideceğimizi, nerden geldiğimizi, aslımızın ne olduğunu öğretmeyen bir öğretimin istenilen faydayı sağlayamayacağını öğrendik.

12.           Kalıba girmeyen manaları aramamız bunlara ait işaretleri önemsememiz gerektiğini öğrendik.

13.           Bütün amaç ve uğraşının sevgiliyi ya da Tanrı’yı bulmak olduğunu öğrendik.

 
İşte böyle yaren,

Allah âlemine gitmemizi geciktiren, engel olan nefsimizin, yoğun isteklerimizin, olgun kişiler olmayanların anlatımlarının yanlış yönlendirmeleri ve bizim de bunlara doğru diye kabul etmemizle olduğunu öğrendik.

Allah âlemine gitmemiş kişilerin anlattıkları parça-parça olduğundan Allah âlemine giden yolu gösteremez.

Mevlana Hazretlerinin sistemli bir şekilde yolun inceliklerini güzel anlattığını biliyoruz ve bu yolu böyle bir büyüğün önerileriyle gidenlerin çok olduğunu görüyoruz.

Şems Hazretleri önemli olanları işaret ederek yanlışa düşmemizi istemez.

Allah âlemine gitmek önce Allah’tan izin alman gerekir.

Allah’tan izin çıkarsa sana Allah bir dostunu sevdirerek yakınlaştırır ve yolu öğretir, sende böylece o âleme katılırsın.

Ben kendim bulurum giderim dersen çok uzun bir yol olduğunu bilmelisin, çok ciddi çalışmanla birlikte tahminen bin senelik bir ömür gerekir. 

                              *

RAVLİ

Popüler Yayınlar