Bir gün babam sultan Veled hikâye
etti ki:
Şeyhim Mevlana Şemseddin-i
Tebrizi (Tanrı onun zikrini yükseltsin) yüce ruh gibi olan latif sureti kör
halkın gözünden kaybolduğu zaman, gönülleri bir olan müritler arasında büyük
bir heyecan baş gösterdi.
Mevlana bu korkunç fitnenin
ateşini bastırmak için müritlerini ve yakınlarını alarak Şam’a gitmeye
hazırlandı.
Şam hududuna geldiğimiz zaman
birdenbire üç yüze yakın eşkıyadan oluşan baştan aşağı silahlı ve yağmaya hazır
bir ordunun kervanımıza doğru gelmekte olduğu görüldü.
Bütün kervan yolcuları ne
yapacaklarını şaşırdılar.
Babam hemen mahut namazına
başladı.
Ben yanına gittim, vaziyetin
önemini kendisine yana yakıla anlattım.
Babam “ Bahaddin sakın gam
yeme, zira kumandan (Tanrı) bizimle beraberdir” dedi.
Kervanın etrafına Hut
peygamberin o müthiş kasırganın ümmetini berhava (havaya gitmemesi için) etmemesi
için çevirdiği daire gibi bir daire çevirdi.
Bu eşkıya ordusu bizim
kervanımıza karşı geldiği vakit, ne kadar çalıştılarsa da atları bir adım ileri
atamadı.
Eşkıya bu hal karşısında şaşa
kaldı.
Onlardan biri atından inerek
bize doğru geldi.
Yüksek sesle selam verdikten
sonra “ Siz nasıl bir kavimsiniz, nereden geliyorsunuz.
Bu ne haldir ki, bizim Arap
atlarımız sizin etrafınıza doğru yürümüyor ve bir adım ilerlemiyor,
Mısır kılıçlarımız
kınlarından çıkmıyor.
Yoksa sizin aranızda cadılar
mı var?” diye sordu.
Kervan halkı “Hâşâ, bizim
aramıza cadılar giremez;
Fakat şunu biliniz ve
haberdar olunuz ki, Mevlana Belh’li Bahaeddin’in oğlu evlat ve ahfadı ile bizim
aramızda bulunuyor.
Sizi bağlayan onun
velayetinin heybetidir” dedi.
Şiir:
“ Necip (soyu, sopu temiz) ve
asil bir keklikte bir doğan heybeti vardır.Eşek arısının bu heybetten nasibi yoktur.”
Bunun üzerine bunların hepsi hazan
yaprakları gibi atlarından indiler, yerlere döküldüler,
Sürüne-sürüne yanımıza
gelerek başlarını açıp tam bir samimiyetle mürit oldular ve bu günahlarından
ötürü tövbe ettiler.
Müritlere birçok görülmemiş
hediyeler verdiler.
Bizimle beraber Halep şehrine
kadar gelerek kılavuzluk ettiler.
Sonra izin alarak kendi
yerlerine göçüp gittiler.
İşte Tanrının yardım ettiği
ve desteklediği bir kimse sonuna kadar dünyanın belalarından ve afetlerinden
emin olur.
Şiir:
“ Tanrı bir kimsenin
koruyucusu olursa, kuşlar ve balıklar da onun koruyucusu olur”
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Not: Mahut namazını anlatan
bir kaynak bulamadım.
Neler öğrendik:
1.
Tartışma,
münakaşa sürekli olmaya başlayınca sakinleşmek için seyahatin iyi geleceğini
öğrendik.
2.
Tehlike ve tehdit
zamanı namaz kılarak Tanrı’dan yardım istememiz gerektiğini öğrendik.
3.
Kalbimize ilham
edileni yaparak Allah’a sığınmamız gerektiğini öğrendik.
4.
Hud peygamberin
Tek Allah’a inananları, öğüt dinleyenleri bir araya toplayarak bir daire
çizdiğini ve azap yüklü kara bulutun hortumdan zarar görmediklerini öğrendik.
5.
Mevlana
hazretlerinin de aynı şekilde çizgi çekerek koruma dairesi oluşturduğunu
öğrendik.
6.
Velayetin (Veli,
evliya, mümin) heybetinin; Allah’ın dostu ve yardım ettiği kimseler olduğunu
öğrendik.
7.
Velilerin ailesi
ile Allah’ı seven Allah tarafından sevilen ve korunanlar olduğunu öğrendik.
8.
Mümin olarak
Allah’ın yardım ettiği ve desteklediği bir kimse olmalıyız ki, sonuna kadar
dünyanın belalarından ve afetlerinden emin olarak yaşamalıyız.
İşte böyle yaren,
Bize ne yapmamız gerektiğini
yaşanmış bir hikâyeyi örnek olarak anlamalıyız.
Mevlana Hazretlerini övmek ve
ona hayran olarak övgüler düzmek doğrudur, hatta azdır.
Ancak onun sırlarına talip
olarak öğrenmemiz ve bu sırra göre ve örneğe göre davranmalıyız.
Selamlar.
*
RAVLİ